Bulutların Üstünde

{ad astra per aspera}

More About Me...

Lorem ipsum dolor sit amet, nisl elit viverra sollicitudin phasellus eros, vitae a mollis. Congue sociis amet, fermentum lacinia sed, orci auctor in vitae amet enim. Ridiculus nullam proin vehicula nulla euismod id. Ac est facilisis eget, ligula lacinia, vitae sed lorem nunc. Orci at nulla risus ullamcorper arcu. Nunc integer ornare massa diam sollicitudin.

Another Tit-Bit...

Lorem ipsum dolor sit amet, nisl elit viverra sollicitudin phasellus eros, vitae a mollis. Congue sociis amet, fermentum lacinia sed, orci auctor in vitae amet enim. Ridiculus nullam proin vehicula nulla euismod id. Ac est facilisis eget, ligula lacinia, vitae sed lorem nunc.

Sarı, kırmızı, mor...

Sarı, kırmızı, mor

Biricik Arkadaşım Merve’ye Sevgilerle…

Sarı Haller…

Dersanenin başları… Neyse 2 – 3 hafta olmuş… Bir etüt günü... “Sapsarı” bir güneş… Bezgin haldeyim… Diğer günler arka tarafa bakan, inşaat sesleri gelen… Karanlık bir sınıftan bıkmışçasına gittim oturdum karşı sınıfa… Nasıl olsa etüt istediğin sınıfa geçebiliyorsun… Geçtim… Camın kenarına bir sıra çektim… Dışarı bakıyorum… Güneş gittikçe kavuruyor bu yalnız bedenimi… Bir anda sınıf doldu… A sınıfı B sınıfı karıştı birbirine… Dersanelerde genellikle kızlar bir tuhaf olur… Okulum kadar olmasa da… Neyse gene kızlarla didişmekteyiz her etüt saatlerce… “Faceburk” denilen olayda gördüm Merve’yi… Bir iki yorum yazdım fotoğraflarına… Ama tabi her kız arkadaşlarım gibi oda bilmiyordu dışarıda nasıl biri olduğumu dersanede biraz daha cıvık davrandığımı… İşte dedim “Feysburk ilk defa bir işe yaradı…”

Kırmızı Anılar…

Bir sonraki hafta… Hayatımdaki “Merve” (-ler’den”) birçok farkı vardı… Çünkü o benim gözümde “Sarı, kırmızı ve mor” olarak nitelendirilebilir… Hem diğerlerinden onu ayıran özellikleri yakınlığı, sıcakkanlılığı, sempatik oluşu, anlayışla davranmasıydı… Hiç olmazsa hayata, bana ve arkadaşlarına hem mutluluk saçmasıydı… Her dersaneye gelişimde üzgün olsam… Tebessümüyle içleri ısıtan bir güneş ve aynı zamanda çok iyi bir arkadaşım olması beni sevindiriyor ve her şeye rağmen yüzümü güldürüyordu… Ama “Kırmızı günler gelmişti…” ben dersaneden ayrılmaya karar verdim… Beni dersaneye bağlayan birkaç kişiden biriydi Merve… Ama gene de kararım gitmekti… Zor oldu… Düşündüm gecelerce… Ama ne yapayım… İçim daralıyor derslerden, sınavmış neymiş… Bir de dersanenin en bitik sınıfındayım…

Mor Bir Demet…

Birden kararımı değiştirdim… Dersaneye ne olursa olsun gitmeliyim… İmran hocamı, o dersane kokusunu, kantinde kapışmalarımızı ve en önemlisi Tebessümünü özleyeceğim Merve’den uzak kalmak olmazdı… Neyse Başbakan gibi “Durmak yok yola devam” Eee ne diyelim… Herkese böle bir arkadaş nasip etesin yarabbi… :) Eğlenceli, hoş, sempatik, mutlu… Vallahi bide “korkmayın korkmayın” dediğinizde size kızan biri :) Diyeceksiniz bu kızın hiç mi eksiyi yok…

Söz meclisten dışarı [Alıngandır biraz…] :)

Deniz…

Deniz…
Seni sevdim İstanbul kadar…
Ama anlayamadım bunu…
Çok geçti üzerinden…
Ama ben karalayamadım üstünden…

Seni sevdim İstanbul kadar…
Daha dünlerde anladım sevdiğimi…
Gece gündüz düşler oldum…
Tıpkı boğaza dalgalar vururcasına…
Tıpkı sevgimi haykırırcasına…

Seni sevdim İstanbul kadar…
Sen bakınca içim cız ediyor…
Tebeşirli ellerim kafamda...
Düşünceler peşimi bırakmıyor…

Seni Sevdim İstanbul kadar…
Ne zaman şarkılar çalsa…
Ne zaman boğaz haykırsa…
Ne zaman kulağım çınlasa…
Seni düşünürüm umarsızcasına…

Seni sevdim İstanbul kadar…
Anladım bunu düne kadar…
Sende beni sevecek misin?
Yoksa dalgalarınla alıp götürecek misin?
Beni o vurduğun sahillerden…

Bu Günlük...

Dertliyim blog... Hastayım blog... Karamsarım blog... Düşünceliyim blog...

4 Mevsim

3 gün öncesiydi… Mutsuzdum ve umutsuzdum… Bilgisayar başında yayınlayacağım yazıma şekiller veriyor ve “görseller” arıyordum… Birden msnimi bir kişi ekledi… Şaşırdım… Onu diğerlerinden tek ayırt eden özelliği Tatlı ve içten hissettiğim “Slm” yazışıydı… Hiç olmasa ben öyle hissetmiştim… Amansız yalnızlıklarımda çook uzaklardan bir kişi bana umut gönderiyordu sanki… Aynı İstanbul’a benzettim… İlk mısralarında sert ve bir o kadarda hırçın dalgalar gibiydi… Artık hayatın akışına dur!!! Bu adaletsizlik son bulsun dercesine... Sonra “Sonbahar’da” esen en ufak bir yelde dökülen yaprakları andırırcasına, kelimeleri adeta parmaklarının ucundan bir damlası gibi bu kötü kaderimizin üstüne akıtıyordu… Hem ikimizin düşünceleri de aynıydı bu konuda… Kendimize yapılan birçok haksızlığın eseriydi bu damlalar… Artık kelimelere döküp bitirmek istiyorduk… Bu kötü kadere bir son vermek… Hayat bizi bir araya bir şekilde getirmişti işte… Hem de çok tesadüfen kimse anlamasa da, tıpkı “İlkbahar’ın” gelişi gibi… O yaprakları sürükleyen rüzgarın yerini o kırlarda açan papatyalara, gelinciklere bıraktığı gibi… Sonra hafiften bir müzik eşliğinde birbirimizin dudaklarından dökülen bir iki kelime ile birbirimizden, bir umut serpintisi hissettik… Hani “kış” olur ya o soğuktan buz tutmuş, metal pencere kulpundan tutup açtığınızda yüzünüze bir esinti gelir ya… Aynı onun gibi bir şeydi bu… Sonra ikimiz dünyada sayılı bulunan kişilerden olduğumuzu anladık… Hırçın bir kuş uçarcasına, yavru bir kedi soğuktan miyavlarcasına hissedebildim bunu… Adeta onu bana cazip kılan çok şey vardı… Bilmiyorum ama belki hayatı benim gözümden görebilmesi, her zorluklarla savaşması, hayatta hiç yılmaması bana çok şey öğretti… Hayatla yalnızlıkla savaşmayı… “Yaz” geldi sonra… Rengârenk kırlarıma onlardan farklı… Narin saf ve beyaz bir kelebek gibi kondu… Tatlı gülümsemesinin içinde aslında neler saklıyordu kim bilir… Işıldayan bakışlar yıldızlarda ne arıyordu… Belki Bir İlkbahar arıyordu… Kim bilir… Tıpkı benim arayıp da bulamadığım gibi… Tıpkı benim haykırışlarımı kimse duymadığı gibi… Masum tebessümlerin altında yalnızlığımı sakladığım gibi… Gözlerine baktım uzaklardan… Adeta aramızdaki “Mesafeleri” kısaltırcasına… Seni hissetmeye çalıştım, “haykırışlarımda”… Seni görmeye çalıştım “Gözlerim” kapanırcasına…


Zeynep'e Sevgilerle...



Sokak Lambaları, Kediler ve Ben…

Bugün… İlginç bir gün… Neresi ilginç diye sorarsanız da bilemem… O kadarda karışık… Bu ilginçlik okul çıkışı dershaneye giderken belirdi… Herkesin tuhaf bakışları üzerimdeydi… Yılbaşında sınıf çekilişi olur ya… İlk başta çektik… “Melike” adında bir kız çıktı… Bu sefer aralardaki mızıkçılar biz katılmayacağız dediler… İkinci kez çekiliş yaptık tekrardan “Melike” çıktımazmı… Sordum oda bana çıkmış… Dershane sınavında Kendi sınıfımda 4. oldum kız 5. olmaz mı? Etüde oturduğum sırada “Melike” yazmaz mı ? Bu kızdan bir kurtulamadım… Neyse tabii, “ooo Kutay vay melike filan” diceksiniz… Yok öle bişi gerçekten. İnanmayacaksınız ama gidin kendisine sorun :) Neyse ikinci çekilişi de saymadılar, üçüncü çekiliş olduk hocalarda katıldı bu sefer ben “Birsel” hocama çıkmışım sağ olsun onun mavili beyazlı atkısını boynuma takmıştım… [Yazının başını unuttuysanız, geri dönüp okuyun… :)]

Neyse dershaneye doğru yol alıyorum… Düşünecek bir sevgili bulamazken ayaklarımın “kordinasyon uyumu” adını verdiğim kendi kavramımı gerçekleştiriyorum… Dershanenin kapısından girdim… Rehber hocamız “Ne haber Nasılsın” dedi ve bodruma indi… “Hocam, Cevap” nafile:)

Neyse bu günkü sınavdan hiç bahsetmeyeyim… Çıkışta hava karanlıktı “06:45” sularında dershaneden adeta fırladım diyebilirim… Adeta “Hayatın ayazlı ve puslu yüzü yağmurla birleşip güzüme bir haykırış gibi vuruyordu… Dershanenin karşısında yanan sokak lambaları bile aydınlatamıyordu yolumu…” Yanımdan benim kadar masum ve yalnız kediler gözlerimin içine baka baka geçiyorlardı sinsi sinsi… Ben ise yağmurun çisilitisine ramen yoluma devam ediyordum… Umutsuzca… Hissizce Yalnızca… Neyseki evin yakınlarına varabildim… Yanımda beni neşelendirmeye çalışan iki arkadaşım vardı… Biri “Osman” biri “Hakkı” Osman’ın evi uzak o karanlığa karıştı yarı yolda… Ben “Hakkı’yla” eve doğru yürüdüm… Sonunda sadece 1 sokak lambası yanan dar ve kısa bir sokakta yollarımız kesişti… Ben bekledim ve ucu görünmeyen sokakta oda kaybolup gitti… Bende tekleyen ve benim kadar üşümüş, ve yalnız sokak lambaları bana eşlik etti… İçimden düşündüm… “Keşke kendimi fotoğraflayabilsem… Melekler yalnızlığımı anlarlar mı? Yada hiç olmasa sokak lambalarının ve o kedilerin miyavlama sesleri ne zaman susucak… Benim içimdeki haykırışlar gibi…”



Feysburk Karmaşası…

Bu Facebook türk değimiyle “Feysburk” da neyin nesi… Ne yalan söyleyim… Recep İvedik’ten örendim facebook’u… İlk kayıt olduğum zaman “İngilizce” idi… Diğer arkadaşlardan kaynaklanarak beni bulan bir takım “Kız” topluluğu…

Üyeliğimi ilk açtığımda ilk işim can dostum, webmaster, programlama… :) öğrendiğim ve örnek alıp gezip tozduğum isim “Osman’ı” ekledim… Ondan sonra onu tanıyan birkaç kız arkadaştan dolayı başka arkadaş yani şu tanıyabileceğiniz arkadaşlar hadisesinden beni bulan birkaç kızdan en safı ekledi beni…

Bir profiline baktım birde faceburk’una (facebook) koyduğu yalap şalap ve tek kolu gözüken çünkü öbür kolu foto çekmekle meşgul bir kızın “Tek Kollu” fotoğrafıydı… Kabul ettim… “Slm… Ben Kutay” diye yazdım duvarına… Birde dürtme özelliği yokmu “Kutay Seni Dürttü, Cenabettin Seni Dürttü” olayı :)… Ondan sonra kızın ilk cavabı… Net ve hiçbir eksiği yok… “Neden ekledin feysimi… Ben seni tanımıyorum” benimde cavabım sen eklemişsin oldu… Ardından “Ben eklemedim… Alla alla ya” yazmış… Sonra ya sabır dedim ve Recep İvedik’teki facebook repliğini hatırladım… Yaw birader sen gel ekle sonra niye ekledin de… Ben zaten daha ilk açmışım gelicem haaa bu kızı ekliyim diyeceğim… Olacak iş değil…

Neyse eninde sonunda kurtulduk ama yani zorla kendini facebook amelesi yapanlara “Facebook amelesi olmamak lazım…” dedirten bir örnek… Umarım başınıza da gelmiştir… Hele bana yani erkeklere öyleyse kızlara hangileri denk gelir bilemiyorum…

Bir sonraki konuda şu gruplar meselesi… Vay anasını gruplara bak… Aynı hiç değiştirmeden alıyorum… “Feysburk Çorumlu Güzeller’i Seçiyoruz, İsrail Batsın bu dünya (Arkadaşını çağırmıcaksan gelme), Gruba katıl 100 msn adresi hackla... (Arkadaşını çağırmıcaksan gelme) ya hocam iyi güzel anladık… Yazım hataları olsun, israile boykot tamam arkadaşlarımı da çağırıyım, yaw şu msn adresi hackle işi ne oluyor ya… Sırf üye amaçlıda açılmaz ki… Kendilerini yaw katılırsam şu guruba 100 tane adres gelicekmiş… Diyip ekliyen bide içinden yada arkadaşına ben gruba katıldım ama arkadaşlarımı çağırmadım genede bana msn şifreleri gelicek diyenlere ne demeli… Hele grup açanlar…Abi bak… 10.000 tane saf grubuma katıldı… Filan falan…

Bide profil resimleri… Örnek “Aslan Halis” abi çok mu aradın o resmi yapma hocam ya… Bide her resme yorum yapmak için uğraşanlar yokmu… Sanki forumda post kasıyor… Çok güzel nerde çekildiniz ? sorusunu adam her fotoğrafa koyar mı ?

Hele şu “Dedikodu” olayı… Yok “Arzu donsuz dışarı çıkmışmıdır, Eren bardan çanak çalmışmıdır, Ayşe altına yapmış mıdır… Yaw kardeşim sanane… Benim hakkımda yorum yapma… Adam gelmiş “Kutay, burnunu yaptırmalı mıdır ? “ açmak için 100 kredi… Kardeşim bana yorum yapma bende açmıyım… Sonra açıyorum kim yarın gidiyoruz dövmeye hesabı…

Çete savaşları… Kiralık Katil… Word War… Sanki facebook text tabanlı oyun firması “Bigpoint” Okula gidiyorum, sırf feyse “Çete Savaşları” için girenlerden tut… Çetesi onu terk etmiş diye üzülen çakma Don V. Corleolene’lere çarp :)

Bırakın ya… Feysburk işkence resmen :) Bende zaten çıkmayı düşünüyorum…

Yalnızlık…

Kendimi bildim bileli hep yalnızım… Nedenini bende bilmiyorum… Sadece yalnızım… Tam bir aşk başlarken sönüveriyor gözlerimin önünde… Ayçiçeği tarlasında güneş batınca boyunlarını büken “Ayçiçekleri” gibi… Soğuk gecelerimde yalnız kalıyorum bir başıma… Düşünceli ve çaresiz… Neden değer verdiklerim bırakıp gidiyor ellerimi Neden her şey o kadar güzelken bir çırpıda siliveriyorlar bedenimi… Sonra bir ayrılık mesajı ve arkasından tekrar karanlık hayatıma, anlamsız ve renksiz günlere geri dönüyorum… Beni ellerimden tutup renkli ve anlamlı kılan bu his artık çöküveriyor… Güz vakti uçan martılar gibi… Ya “sevgimi söylemekte geç kalıyorum… Güzel bir sürpriz uğruna… Onun unutamayacağı bir teklif olsun istiyorum… Uçup gidiyor elimden küçük bir kelebek gibi… Yada çabucak söyleyiveriyorum… Tersleniyorum… Hayatımda ilk defa birinden doğru dürüst hoşlanmıştım… 3 Ay boyunca… Hatırlar mı “Şeker Kız” acaba… Ama napalım… Oda bir kelebek gibi gönlümdeki papatya tarlasından uçtu başka yerlere… Rüzgarla birlikte… Yada, yada yanlış anlamalarla yıkılıyor hayatım… Değimli “Bahar” birden “Sonbahara” dönüşüyor gözlerimin önünde… Gene ben yalnız… Gene ben üzüntülü… Elimde yazdığım bir af mektubu ve gözlerimin önünde kayan giden bir “Bahar” bi’ bakıvermişsiniz ilkbahar sonbahara dönmüş ve yine anlamsız günler geri gelmekte… Ya sen “Merve” adını karlara yazımışım hakikaten sünkü eridin uçup gittin göndümden… Sıcak mutluluktur sevinçtir aslında ama sen öyle olmadın… Kardan adam gibi eridin… Gene seni üzenlerin peşinden gittin… Tekrar söylüyorum… Artık burnunun ucundakileri görmelisin…

Neden benim gibi anlayışlı, Romantik, karşındakini üzmemek için uğraşan… Sevdiği mutlu olunca oda mutlu olan, sevdiği için besteler yapan birini neden bırakıyorlar vallaha isyankarım… Sorun onlara…

Kendim için değil… Terk edenler için “Üzülüyorum…” Sen o kadar düşün, yıldızlarda hayal et, geceleri yanında hisset, uykusuz gecelerde onun için bir şeyler karala… Ondan sonra o bile bile bir başkasının ardından gitsin ve O masum bakışı… Tatlı Tebessümü, iç ısıtan varlığı… Birden bire hüzüne bürünmüş… Ama ben çoktan gitmişim o diyarlardan… Tekrar dönmek istesem… Ama hayatımda en ibret aldığım sözdür… “Geçmişte bıraktıkların, başkalarının umutlarıdır…” gerçekten öyle… Ama ben bırakamam ki geçmişte gözlerini… Tekrar dönsen tekrar mutlu etmezmiyim seni?

Neyse artık “Yalnızım” hemde çok yalnız… Gene karanlıklar içersinde boğuluyorum… Gene çaresiz, gene hissiz…

Merhaba...

Evet... Koca bir süre açmak istediğim ama bir türlü Tema derdine düşüp gün sonunda heveslendiğim "saat 01:00" sıralarında bu işe başlıyacağım dediğim ama "saat 03:45 " sularında vazgeçtiğim bu bloğumu şu an "saat 01:24" sıralarına ilk blog yazımı blogger'imin "Kaydı Yayınla" tuşu ile sizlerle buluşturacağım... Ayrıca burdan bana ilham kaynağı olan
"Oynar Başlıklı Blog'un Sahibi: Elalemin Akıllısı "ve" surahii Başlıklı Blog Sahibi Hocam:) : cobija'ya"
Teşekürlerimi Sunuyorum...

Neyse birazda kendimi tanıtayım sizlere...
Ben: Kimine göre "
Romantik Cocuk" kimine göre "Aşk Doktoru" kimine göre "Tipik Bir Öğrenci" ve bazen de ünlü bir yazar... Çünkü ne yazık ki akşam saat 01:25 sularında yazmaya başladığım, ve bir türlü üzerinde düşündüğüm saçma yarışma konularına mükemmel denilebilen nitelikte yazdığım makaleleri, "yalnız yerine yanlız", "virgül yerine nokta" koyduğumdan dolay hoca tarafından "Ah olum ah bukadar güzel yazıyosun, bide yazım hatalarına dikkat etsen" değip, diz dövdüğü... Ondan sonra bitişik eyik yazı (El yazısını) ayak yazısı zanneden ve okunmaz halde yazan ben gidip bir tost veya limonata karşılığı yarışma makalelerimi başkasına yazıran yazdıran yine ben :) O yüzden kusuruma bakmayın... Baya bir yazım yanlışı olabilir :)

Ben ben gine ben... (Ben Ve Kişiliğim)
Okulda daha çok hocalarım bana Cahit der... Bu arada adım C. Kutay Aykan... {Kusura bakmayın, kendimi "köşeli parantezler" içine alınmış ve yazdıktan sonra sanki yazdıklarımı silemeyen bir ruh hali içindeyim...} Bende alıştım buna... Bana kutay diyenlerin ve Cahit diyenlerin arasında sanki bir uçurum var gibi... Neden hocalar, öğrencilerin, ilk isimleriyle soy isimlerini kullanırlar... Bak yarına yazacak bir konu buldum neyse yarınki makalemiz "Neden hocalar, öğrencilerin, ilk isimleriyle soy isimlerini kullanırlar..." olsun... :) Konumuza devam edersek bu bi tür yakın arkadaşım “
Büşra Karabeşeoğlu ” (Ayrıca Blog Teması İçin ve Zevki için de Teşekür Ediyorum…) hocaların Büşra'ya, Karabeşeoğlu demelerinin sırrını hala anlamış değilim... Bu arada "İmran Hocam" (İmran Sarı Yıldız) "İmran hocam sen bizim herşeyimizsin" neyse konudan sapmayalım... "Bu arada sosyal hocalarına da özel bir ilgim, sevgim var nedense? :)" Geçenlerde, geçenlerde dediğime bakmayın geçtiğimiz cuma idi... Hocamla çok iyi anlaşırız... Geldi "Kutay Bizi engin bilgilerinle aydınlat" dedi... Sonra benim ismimi Engin koydu... :) Bundan sonra bana engin diyecek artık heralde :) Bende soyadımı bilgin yaptım... Engin Bilgin :) Uymamışmı...

"Forumera'ya takılıyorum günün her saati" [Okul Saatleri Hariç:) ] ve Armelod Hocam bir başkadır benim için... Dünya bir yana Armelod Hocam bir yana ;) :) Neyse Sizlerde ölesiniz değerli okuyucularım... :)"
Romantik Anlayışlı günün 24 saati aldatan erkekler yüzünden kızları rahatlatıp "Sağol Kutay... Vallahi Rahatladım, Teşekür Ederim" dedikleri sözcükleri sık sık duyarım... Yanlızım... Yani Geceleri onun için birşeyler karalayacağım, Yıldızlara bakıp onu düşüneceğim... Karlara yatıp bulutların geçişini izlerken onu hissedeceğim…
Hayatım düz yorgun ve sıkıcı... Hepsi bukadar...
Bazen yolda yürürken kestiğim ve beni kesen kızlara hep üzerinde msn adresim ve telefonum yazan bi kartvizit vermek istemişimdir :)

Neyse sevgili saygılı Okuyucularım... Blogum'da böle şeyler yazıcağım işte... Bazen okuduğunuzda aynısını yaşadım diyeceğiniz... Bazen ibret alacağınız... Bazen küçük tebessümle okuyacağınız... Bazen de şaşıracağınız bin bir çeşit yazılar... :) Bu ilk yazımdı mazur görün… “10 senelik yazar bile olsanız ilk tanıtıcı yazı yazmak çok zordur…”

Hep mutlu kalın... Hayat hepinize gülümsesin... Ve Beni Takip Etmeye Devam Edin...