Bulutların Üstünde

{ad astra per aspera}

More About Me...

Lorem ipsum dolor sit amet, nisl elit viverra sollicitudin phasellus eros, vitae a mollis. Congue sociis amet, fermentum lacinia sed, orci auctor in vitae amet enim. Ridiculus nullam proin vehicula nulla euismod id. Ac est facilisis eget, ligula lacinia, vitae sed lorem nunc. Orci at nulla risus ullamcorper arcu. Nunc integer ornare massa diam sollicitudin.

Another Tit-Bit...

Lorem ipsum dolor sit amet, nisl elit viverra sollicitudin phasellus eros, vitae a mollis. Congue sociis amet, fermentum lacinia sed, orci auctor in vitae amet enim. Ridiculus nullam proin vehicula nulla euismod id. Ac est facilisis eget, ligula lacinia, vitae sed lorem nunc.

Deneme...

Sitemiz Bugün Akşam Saatlerinde Tüm Hali İle Hazır Olacaktır..

Blog MÜZİK'ği kullanarak sitemi ziyaret ederseniz... Yazıları daha anlamlı bulacaksınız...

Asi ve Mavi

Asi ve Mavi…

Denizlideydim…

Hayalimde canlandırdığım o kıza…

O Mavi gözlü…

Boğazın hırçın dalgalarına benzettiğim dalgalanan hırçın saçlarına…

O düşünceli bakışlarına…

Kullanılacak bir söz bulamazken…

---

Gözüme bir yazı ilişti…

Islak duvarlarına güneş vurmuş bir kulübe…

Biraz daha geç kalsam hayalim gibi…

Duvardaki yazıda eriyip, uçup gidecekti…

Ve…

Buldum dedim…

Bu kız;

Asi…

Ve…

Mavi…

---

Tıpkı duvardaki yazı gibi…

İstanbul’un hırçın dalgaları gibi dalgalanan saçları…

Boğazın o narin maviliği gözüne yansıyan…

Gizemli ve hüzünlü İstanbul sokaklarından alan bakışlarını…

---

Aslında…

Kaçamak bakışlarını benden gizleyemeyen…

İçi sevgi dolu…

Umut dolu birisi…

O


Asi ve Mavi…


Sen... Ben... Onlar... {Sevgililer Günü}

Sen…

Uzun bir ara ve yine ben…

Ve sen arındın aşklarından…

Ve 2 gün sonrayı beklemektesin yavaştan…

***

Ben…

Yalnız ve yazar…

Haykırışlarımı dile dökerken…

Sizler için okunabilir yazılar…

Ve blog akımında değişiklik yaparken…

***

Onlar…

14 Şubatı beklerken…

Ellerinde yüzlerinde mutluluklar açarken…


Bizler yalnız ve ağrıyan yüreğimizle bişiler karalarken…

Onlar yalan sevdalarını sokaklarda kaybederken…

Yalnız Değiliz Hiçbirimiz…

Yalnız Değiliz Hiçbirimiz…

Bugün… Her geçirdiğim saatte, “akrep”in “yelkovan”ı kovalamaya çalışma çabasını izlediğim gibi… Sıcak çikolata kupasını alıp bedenimden büyük dağlara baktığım bir gün değil… Bugün... Farklı, Sıcak, Sevimli, Güzel ve En önemlisi Bana hep değer veren, beni anlayan, aynı duyguları paylaştığımız biricik “Seval” söylediği sözleri şimdi daha iyi anlıyorum… Tereddütlü dudaklarından dökülen sadece “Yalnız değilsin, senin birçok arkadaşın var…” sözünün anlamını bugün pekiştirmiş oldum… Hava karanlıktı… Kendimden 1 – 2 yaş küçük mahalle arkadaşlarımla kendimizi bugün bayağı yormuştuk… Küçük olduklarından dolayı onlar yorulmamıştı… Annemin bana küçükken hep “Oğlum sen hiç yorulmaz mısın?” dediğini hatırlıyorum… Onlarda öyleler işte… Eskiden çok hareketli olan ben bacaklarımı hissedilmez halde, yorgun ve yorgun gözlerimle onların “Saklambaç” oynamalarını izliyorum… Arada bende katılıyorum… Çocukluğumu bilgisayarıma adadığım günlere inat… Çocukken nereye taşınsak hiç dışarıda arkadaşım olmamıştı… Hep evin içinde hayali düşmanları, silahlarımla “dıkşın, dikşin” diye öldürmekle geçmişti… Çünkü bir kardeşim bile yoktu benle oynayacak… Tek çocuğum hala… Bunlarının acısını çocuklarla oynayarak geçiriyorum diyebilirim… “Ebe” yaptılar beni… Bilirsiniz saklambaçta saklananları bulan kişi… Bekledim çıkan yok… 1 – 2 kişi yorgunluğumdan faydalanıp beni ebelediler… “Ebeyken Ebelenmek” faciası diyebilirim… Bende o iki arkadaşıma “Ben gidiyorum kendinize iyi bakın…” dedim… “Batuhan” adındaki hayranlarımdan benimde çok sevdiğim mahalle topluluğundan küçük bir isim bana sarılıp “Kutay abi gitmeee” diyor ve bende yarın devam diyorum… Yorgun gözlerimle… Eşofman üstümü omzuma atıyorum… Topumu elime alıyorum ve apartmanımızın arkasında bulunan mekandan ayrılıyorum… Oynadığımız maçta ayağıma aldığım birkaç darbeyle karanlıkla seke seke yürürken… Oyundan kopup gecenin karanlığında sadece beni aydınlatan kısık bir sokak lambası eşlik ediyor daireme kadar… O zaman daha iyi anlıyorum… Beni seven çok kişi var ve yalnız değilim… Eyer Biricik “Seval” olmasaydı bunların değerini anlamam güç olurdu diye düşünüyorum…"Yalnız Değiliz Hiçbirimiz" Öyle değil mi?_

İpucu

Arkadaşlar hiç blogumun yani bloggumuzun :) Altına baktınız mı ?... En altta "Blog Music" var onun altında bir mp3 oynatıcı... Oraya basarak sitemi takip ederseniz... O müzikle daha yazılarımın içine sakladığım duygusallığı, yalnız ama umutlu bir hissizliği daha rahat anlıyabilirsiniz...:) | Ayrıca sesli okuyun yazılarımı bir kuğu kadar rahat... Ve sayfanın altında müzik eşliğinde anlıyacaksınız bu tutkuyu...

Deneyin sonra yorumlarınızı alalım...

Sorun Düzeltildi... Music Blog Sizlerle... | Ayrıca Blogtaki Tüm Kayıtları Aylarına göre tıklayarak okuyabilirsiniz...

Sarı, kırmızı, mor...

Sarı, kırmızı, mor

Biricik Arkadaşım Merve’ye Sevgilerle…

Sarı Haller…

Dersanenin başları… Neyse 2 – 3 hafta olmuş… Bir etüt günü... “Sapsarı” bir güneş… Bezgin haldeyim… Diğer günler arka tarafa bakan, inşaat sesleri gelen… Karanlık bir sınıftan bıkmışçasına gittim oturdum karşı sınıfa… Nasıl olsa etüt istediğin sınıfa geçebiliyorsun… Geçtim… Camın kenarına bir sıra çektim… Dışarı bakıyorum… Güneş gittikçe kavuruyor bu yalnız bedenimi… Bir anda sınıf doldu… A sınıfı B sınıfı karıştı birbirine… Dersanelerde genellikle kızlar bir tuhaf olur… Okulum kadar olmasa da… Neyse gene kızlarla didişmekteyiz her etüt saatlerce… “Faceburk” denilen olayda gördüm Merve’yi… Bir iki yorum yazdım fotoğraflarına… Ama tabi her kız arkadaşlarım gibi oda bilmiyordu dışarıda nasıl biri olduğumu dersanede biraz daha cıvık davrandığımı… İşte dedim “Feysburk ilk defa bir işe yaradı…”

Kırmızı Anılar…

Bir sonraki hafta… Hayatımdaki “Merve” (-ler’den”) birçok farkı vardı… Çünkü o benim gözümde “Sarı, kırmızı ve mor” olarak nitelendirilebilir… Hem diğerlerinden onu ayıran özellikleri yakınlığı, sıcakkanlılığı, sempatik oluşu, anlayışla davranmasıydı… Hiç olmazsa hayata, bana ve arkadaşlarına hem mutluluk saçmasıydı… Her dersaneye gelişimde üzgün olsam… Tebessümüyle içleri ısıtan bir güneş ve aynı zamanda çok iyi bir arkadaşım olması beni sevindiriyor ve her şeye rağmen yüzümü güldürüyordu… Ama “Kırmızı günler gelmişti…” ben dersaneden ayrılmaya karar verdim… Beni dersaneye bağlayan birkaç kişiden biriydi Merve… Ama gene de kararım gitmekti… Zor oldu… Düşündüm gecelerce… Ama ne yapayım… İçim daralıyor derslerden, sınavmış neymiş… Bir de dersanenin en bitik sınıfındayım…

Mor Bir Demet…

Birden kararımı değiştirdim… Dersaneye ne olursa olsun gitmeliyim… İmran hocamı, o dersane kokusunu, kantinde kapışmalarımızı ve en önemlisi Tebessümünü özleyeceğim Merve’den uzak kalmak olmazdı… Neyse Başbakan gibi “Durmak yok yola devam” Eee ne diyelim… Herkese böle bir arkadaş nasip etesin yarabbi… :) Eğlenceli, hoş, sempatik, mutlu… Vallahi bide “korkmayın korkmayın” dediğinizde size kızan biri :) Diyeceksiniz bu kızın hiç mi eksiyi yok…

Söz meclisten dışarı [Alıngandır biraz…] :)

Deniz…

Deniz…
Seni sevdim İstanbul kadar…
Ama anlayamadım bunu…
Çok geçti üzerinden…
Ama ben karalayamadım üstünden…

Seni sevdim İstanbul kadar…
Daha dünlerde anladım sevdiğimi…
Gece gündüz düşler oldum…
Tıpkı boğaza dalgalar vururcasına…
Tıpkı sevgimi haykırırcasına…

Seni sevdim İstanbul kadar…
Sen bakınca içim cız ediyor…
Tebeşirli ellerim kafamda...
Düşünceler peşimi bırakmıyor…

Seni Sevdim İstanbul kadar…
Ne zaman şarkılar çalsa…
Ne zaman boğaz haykırsa…
Ne zaman kulağım çınlasa…
Seni düşünürüm umarsızcasına…

Seni sevdim İstanbul kadar…
Anladım bunu düne kadar…
Sende beni sevecek misin?
Yoksa dalgalarınla alıp götürecek misin?
Beni o vurduğun sahillerden…